5 Şubat 2013 Salı

2. Dönem: 35. Gün

Sabah yaşanan tartı moralsizliğinden sonra; olan oldu, önümüzdeki tartı günlerine bakacağız deyip, Bulgaristan'daki son günümüzün tadını çıkarmaya karar verdim.

Zaten eşimle pazarlığımız da böyleydi; pazar-pazartesi bana dokunma, salı ne isterseniz varım!

Önce güzel bir kahvaltıyla başladık güne... Ölçülü ekmek, ölçülü peynir ve bol yeşillik yedim ve bol domates soslu ve çeçil peynirli sucuk-pastırma sote... Buzdolabının fişini çekeceğim bozulmasın bari diye, tabakta kalan 4 bol limonlu çiğ köfte ve kıvırcık-roka... :)

Sonra eşim ve çocuklar çıktı, ben de temizlik yaptım. Eşimin bir sonraki gelişine ev temiz kalsın diye; camlar, kapılar dip bucak giriştim, olduğu kadar...

Eşim beni almaya geldiğinde, işim henüz bitmişti. Hemen hazırlandım ve günlerdir hayalini kurduğum cafeye gittik. Çok önceden planladığım emelime sonunda kavuşacağım;  kış bahçesine oturup, önce bailey's söyleyeceğim ve çikolatalı sigaramla keyif yapacağım... Çocuklar geldikten sonra da kahvemle o harika pastasından yiyeceğim...

Cafe çok kalabalık ama biraz bekledikten sonra yer bulup oturuyoruz. Hemen baileysimi söylüyorum, çocuklar gelmeden sigaramla keyif yapmak için... Çocukların yanında sigara içmiyorum, zaten aslında sigara içmiyorum ya... Böyle tatillerde keyif için sadece... Zaten eşimle de anlaşmamız böyle çünkü o da sigara kullanmıyor ve onun bu sigaradan uzak duruşu sayesinde 20 yıllık içiciliğim bitti...

 
Tam likörümü ve üst üste 2 sigaramı bitirmişken, çocuklar geliyor. Eşimin asistanı ile panoramik şehir turu yapmışlar. Büyük oğlum, sigara içildiği için ortamı hiç sevmiyor; sigara içen insanları hiç sevmediğini söylüyor. Ortanca da abisini destekliyor. Çocuklar içeride yer yoktu, o yüzden buraya oturduk diyerek yalan söylüyorum! İnanmadılar ve her ne kadar yanlarında asla içmesem de, kokudan falan benim o sevmedikleri insan grubundan olduğumu anlıyorlar zannedersem, kibarca laf çarpmaları da bu yüzden...
 
Hadi pasta yiyelim diyorum, menü geliyor; hayal kırıklığı! Zaten yazın da aynen böyle hevesim kursağımda kalmıştı, yaz diye hafif tatlılara geçiş yapmışlar, o sevdiğim ganaj pastadan yiyememiştim. Menüdeki en ağır pastayı seçiyorum; böğürtlenli-çikolatalı pasta ve duble ekspresso...
 
 
Pastam geliyor, 1 çatal, 2-3 derken yarısında stop ediyorum ve eşime devrediyorum kalan pastayı... Zorlasam bitiririm ama gerek yok, daha bunun akşamı var...
 
Cafe çıkışı biz kalan alışverişimizi yapıyoruz, eşim işlerini bitiriyor. Daha önce denemediğimiz ama methini duyduğumuz pizzacıda buluşuyoruz.
 
Serbest gün ya, gözünü çıkartacağım; ortaya peynirli patates kızartması söylüyorum ve kendime bira... Çocuklar çok acıkmış, patatesler anında bitiyor :) Bir patates daha söylüyorum, biramla keyif yapacağım ama o da göz açıp kapayana kadar bitiyor ki pizzalar yetişiyor neyse :)
 
 
 
Benimki küçük boy ve kepekli vejeteryan... 3/4'ünden sonra zorlanıyorum ama yarın bulamayacaksın ye, diyor içimdeki ses, dinliyorum onu... :)
 
Eve dönüş, eşyaları arabaya yükleme, hareket... Yolda kahve molası ve bu sefer kahveye eşlik eden 3-4  parça fındıklı çikolata ve antepfıstığı... Arabada meyve servisi, 1 dilim portakal, 1/2 muz... İstanbul'a yaklaşırken molada çay ve 1 yağlı gevrek...
 
Eve varınca 1 kupa 5'i 1 yerde çay ve 2 kaşık Dukan'ın meşhuru 2 çorba kaşığı Goji Berry...
 
5 haftadan sonra gelen serbest günün -tabiri caizse- gözünü çıkartarak günü kapatıyorum :)
 
Yatmadan, maillerimi kontrol ediyorum ve yarın nasıl devam edeceğime bakıyorum bir kez daha...
 



Hiç yorum yok: