9 Nisan 2012 Pazartesi

Sağlıklı Ürün = Sağlıklı Beslenme

İpek Hanım Çiftliği'ni duymuşsunuzdur.

Pınar Hanım'ın her hafta gönderdiği mailler, o haftaki satış listesini tanıtmaktan başka, "sağlıklı ürün=sağlıklı beslenme" konularına da dikkât çekmesi açısından çok önemli.

Bu haftaki mailinde değindiği konu ise aslında bildiğimiz ama belki de "mecburiyetten" yok saydığımız bir konu: "tavuk sanarak yediğimiz şey aslında tavuk mu gerçekten?"

Sevgili Pınar hanım'ın mailinin ilgili bölümünü buradan paylaşıyorum. Aşağıda değindiği "Sağlıklı diye yediğiniz tavuklar tavuk değil" başlıklı röpörtajı ise muhakkak okuyun. Bir daha eve tavuk alırken bir değil, birkaç kez düşüneceğiz!

. . .

"Gıda konusunda bir şeyler değişecek bu ülkede. Hiç olmadığım kadar umutluyum... Artık tüketici ''soruyor'', ''araştırıyor'', ''tartışıyor''... Bunlar çok çok önemliydi. Şimdi sıra üreticilere baskı uygulamaya geldi. O da yakındır...

4 Nisan'da Vatan Gazetesi'nde Mine Şenocaklı'nın Dr. Yavuz Dizdar ile yaptığı çok önemli bir röportaj yayımlandı. Sağlıklı Diye Yediğiniz Tavuklar Tavuk Değil! başlığı ile yayımlanan bu röportaj on binlerce kez paylaşıldı sanırım e-mail yolu ile. Tavuk konusu ile başlayan, Kumluca'dan Antalya'nın Onkoloji Servislerine akan hastaların yoğunluğu ile devam eden tokat gibi bir röportajdı. Okurken hem üzüldüm, hem de yıllardır kıyıdan - köşeden bildiğimce yazdığım konularda haklılığım onaylandığı için rahatladım biraz. Parlak parlak sebzelerin, Avrupa'nın gümrüklerinden geri dönüp iç piyasaya sürülen meyvelerin başından geçenleri anlattıktan tam bir hafta sonra Greenpeace'in Pestisitsiz Gıda: Meyve ve Sebze İçin Alışveriş Rehberi adlı raporu yayınlandığında da benzer bir ''üzüntüyle karışık rahatlama'' hissetmiştim. :)

Yapabilecekleriniz var. Pazarda, manavda parıl parıl parlayan bir portakal gördüğünüzde satıcının yanına gidip bu hafta portakal almayacağınızı, mumlanmış bir portakal istemediğinizi, ancak istediğiniz gibi bir mal getirirse satın alacağınızı söyleyin. Etkili olacaktır. Bu baskıyı köşedeki markete yapın. Mahalledeki kasap üzerinde baskı kurun. Çocuğunuzu gönderdiğiniz ve hakikaten tonla para verdiğiniz okulda, tonla para verdiğiniz yemeklerin içeriğini sorun yönetime. Sizi rahatsız eden her şeyi söyleyin. Birkaç veli ile bir arada baskı kurarsanız yemek menüleri değişebilir. Değişir...

Bu baskıyı her yerde, her satıcıya karşı kurun. Bunu yapabilmek için de mutlaka ama mutlaka; her zaman söylediğim gibi gıda hakkında, tarım hakkında bilinçlenin. Bol bol okuyun, araştırın, sorun... Bunları yapmazsanız yeni tuzaklara düşersiniz.

Ben size bu haftalarda en sık karşılaşacağınız tuzağı söyleyeyim mesela şimdiden. Köy Tavuğu..! Şimdi bu röportaj çıktı, 7 Nisan 2012'de baktığımda 161.000 kez paylaşıldı edildi ya... Bu haftalarda hemen herkes köy tavuğu arayışına girecek. Bu kadar insanın köy tavuğu arayışına girdiğini gören tonla da uyanık satıcı çıkacak ortaya. ''Köy tavuğu diye ne satabiliriz acaba..?'' diye düşünecekler. Çünkü köy tavuğu diye bir şey kalmadı neredeyse memlekette. Seneler önceki Kuş Gribi faciası ile Anadolu'nun neredeyse tüm gerçek tavukları yok edildi. Köylüler hakikaten çok çok az kalmış gerçek tavuklarını 50 TL'nin altında bir fiyattan asla satmıyor. O da bulabilirseniz ve satmaya ikna edebilirseniz...

Gerçek bir köy tavuğunu bulmak bu kadar zor ise bu haftalarda tezgahları, pazarları hiç olmadığı kadar doldurup taşıracak köy tavukları..? Çok kolay. Gıda konusunda hile yapmayı vicdanınıza yedirebilirseniz her şey çok kolay... Hani yumurta tavukları vardır ya tavuk çiftliklerinde... Bu tavuklar 1 ya da 2 senelik yumurtlama sürecinin arıdından yumurtadan kesilir ve kesimhaneye gönderilir. Normalde 4. ayda kesimhaneye gönderilen tavuklara göre de haliyle daha kart olur ve kolay kolay pişmezler. Sizin ''köy tavuğu'' ararken dikkat ettiğiniz noktalar ''Pahalı olması ve Zor Pişmesi'' ile sınırlı kalırsa uyanık satıcılara minarenin kılıfını kendiniz vermiş olursunuz. Sizi çok seven satıcı dostlarınız, mahalle kasaplarınız sizin için köy tavuğu ayarlamalarını hemencecik yapacaklardır. Umarım bu haftalarda tüm tanıdık kasaplarda beliriverecek köy tavuklarının kaynağını anlatmayı becerebilmişimdir.

Satın aldığınız tavuğun gerçek bir köy tavuğu olduğunu anlamak için pişirirken suyuna bakmalısınız. Haşlanırken suyunda jöle olur gerçek bir tavuğun. Bir de tüm evinizi, hatta evinizi bırakın dört ev öteyi bile tavuk kokusu sarar. Pişme süresine, kartlığına, fiyatına, üzerindeki etikete, sertifikaya şuna buna bakmayın sadece ne olur...

Köy tavuğu arayışı konusunda yardımım sadece bu kadar olabilir. Benim haliyle bir sürü gerçek tavuğum var. Fakat pek koyu bir hayvanseverimdir. Ben bugüne kadar hiçbir hayvanımı kestirmedim. Bırakın kesilmeyi, ''kışt'' denmesi bile yasak benim tavuklara. :) Yaşıyorlar, yaşlanıyorlar, hastalanıyorlar, ecelleri ile ölüyorlar ve gömülüyorlar. Buradaki veteriner pek iyi değil diye kaç kez özel araba, özel bir şoför ile 100 km uzağa; Kuşadası'ndaki veterinerimize gönderdim... Sayısını unuttum. Nadiren yediğim balık dışında ben et yemiyorum. Kırmızı et sadece İpek ve Can için girer eve. Kendim tavuk kestirmediğim için, piyasada tavuk diye satılan, endüstriyel bir ürün haline gelmiş ne olduğu bile belli olmayan garibanlardan da asla satın almayacağım için; İpek 9. yaşında bu sene ve hayatında hiç tavuk yemedi mesela. Eksikliğini hiç hissetmedik. Bana soracak olursanız siz de tavuk almayı kesin. Hem yapılan işkencelere ortak olmayın, hem de ciddi hastalıklardan ailenizi koruyun. Lütfen..."


not: İpek hanım Çiftliği'nin www.ipekhanim.com dan başka internet siteleri yok! bu konuda da sahtekarlar çıkmış maalesef! Dikkat!

Hiç yorum yok: