16 Şubat 2013 Cumartesi

2. Dönem: 46. Gün

Dün sabah gardroptaki askıda bana bakan petrol yeşili cekete takıldı gözüm... 2010 Kasım'dı sanırım o ceketi aldığımda ve daha bir kez sırtıma geçirmiş değildim. Kaç kere denemişsem beğenmemiş, daha doğrusu kendime yakıştıramamış ve çıkarıp yerine asmıştım. Halbuki Selanik'deki ünlü bir büyük beden mağazasından beğene beğene almıştım, hem de iyi bir paraya...

Hadi bir kez daha deneyelim, bakalım nasıl duracak dedim... Önce; aynı mağazadan ceketin altına aldığım, kahve-krem-petrol yeşili ve tonları verev ekose eteği giydim. Eteği en son giydiğimde, basenimi iyice sarmış, popom çıkmıştı da hemen çıkarmıştım üzerimden... Şimdi o etek üzerimde dönüyordu :) Üzerine balıkçı bir body giyip, ceketi geçirdim. Yıllarca giyip giyip çıkardığım, zayıflayınca giyerim dediğim ceketi yine giyemeyip çıkardım çünkü üzerimden dökülüyordu; bir kez bile giymeden elden çıkartma fikrinden pek mutlu olmadım...

Evin arka sokağında bulunan terziyi ablam methetmişti. Ceketi oraya götürüp, şansımı denemeye karar verdim, tabi başarılı bir küçültme olabilirse :)

* * *

Evden çıktım, yağmur şiddetlenmiş... Bir an evin önündeki aracıma bakıp, bu yağmurda tâ arka sokağa gitmek bir an için zor gelse de, bu kadar da tembellik olmaz deyip, adımlarımı hızlandırdım...

Her yere arabayla gitmeye öyle alışmışım ki; bir arka sokağa gitmek bile işte böyle zor geliyor bazen... Bu kiloların nedeni; saçma sapan yemek kadar, "0" haraket diye özetlenebilecek yaşam şekli aynı zamanda... Günlük rutinim; evden çık, evin önünde park halindeki arabaya bin, işe git... Okulun önüne aracı park et, masana geç, otur... İşten çıkışta aynı şekilde arabayla eve dön, evin önüne aracını park et, asansöre bin ve eve çık... İşte bu yüzden, günlük minimum 10.000 adım hedefi benim için şart, şart, şart...

* * *

Terziye gitmek için, evin arkasındaki parktan geçmem gerekiyor.

Çok büyük bir park olmamakla beraber, mahalle için önemli bir alan; bir basketbol sahası, çocuklar için oyun parkı, park çevresinde ağaçlandırmalar ve oturma yerleri var... Geçen bahar sonunda belediye düzenleme yapmış ve basketbol alanını tartan zemin yapıp, potaları yenilemişler. Ayrıca parkın içinde, yürüyüş için tartan zeminli patika yapmışlar. Parkın bir bölümüne mavi, bir diğer bölümüne de pembe renkli açık hava fitness aletlerinden koymuşlar... Kısacası evimin hemen arkasında, spor yapmak isteyen biri için harika bir yer var ve ben daha bir kez olsun oraya ayak basmadım, tâ ki düne kadar...

Hızlı adımlarla evin arkasına geçip parka yürüdüm. Baktım yürüyüş parkurunda orta yaşı geçkin bir hanım, sıkı sıkı sarınmış, o yağmurda tek başına yürüyüş yapıyor... "Bravo" dedim içimden; "keşke ben de yağmurluğumu giyip yürüyüş yapabilseydim şimdi..." Parkı geçtim, terzi dükkanına girdim, pazartesi almak üzere ceketimi bıraktım ve çıktım. Dönüşte baktım o hanım, fitness aletlerinden birine geçmiş, pedal çeviriyor, yağmur yine çok hızlı...

İşte o anda aklıma ***Yasemin*** geldi. Mehtap Hoca'nın blogundaki başarı hikâyelerinde, beni en çok etkileyen Yasemin ve O'nun verdiği mücadele:

"... Bu süre zarfında yürüyüşümü hiç aksatmadım yağmur, kar,soğuk,s ıcak demeden haftanın en az 6 günü 1 saat yürüyorum eve gelince 100 mekik çekiyorum.Yürüdüğüm yeri görseniz bir okulun bahçesi 1 saatte 30 tur atıyorum.

ilk başlarda akşama doğru yürüyordum ramazandan itibaren geceleri çıkmaya başladım ilk gece çok korkmuştum her yerden kertenkele,fare, kurbağa sıçrıyor civcivden bile korkan ben asla pes etmedim (Ayrıca ilk günden itibaren 2-3 köpek) Bizim burada hafif rüzgar çıksın yağmur yağsın elektrikler kesilir sonbahar gelip yağmurlar başladığında elektrikler kesilince eve dönmedim cep telefonumun ışığıyla yürüdüm...


...
 
Şehirde de ancak geceleri yürüyüşe gidebiliyordum yürüyüş alanı gece bir bayanın tek başına yürüyüş yapamayacağı bir yer olmadığından eşim ,kız kardeşim yada erkek kardeşimden işi olmayan benle geliyor diğerleri de evde çocuklara bakıyor eğer hava müsaitse çocuklarda götürülüyor onlar parkta oynarken ben yürüyordum.

Anlayacağınız ben çok emek verdim..."
 
diyor Yasemin...
 
 
Şimdi bunu hatırlayınca, spor yapma adına elinde her türlü imkânı olan ve hâlâ daha "enim dar, yerim dar" hikâyesindeki gelin edasında davranmaya devam eden ben; bana ne diyeyim de ne söyliyeyim, vallahi bilmiyorum...
 
 
 

Hiç yorum yok: