20 Aralık 2012 Perşembe

Karlar düşer...

Nereden çıktı bilmiyorum bu bel ağrısı. Aslında biliyorum galiba ama bilmemezlikten geliyorum. Geçen hafta biraz (!) yoruldum. Evin temizliği, hatta temizlikten öte, evi kaldırıp koparma operasyonuyla ciddi yoruldum.  Kurabiyelerle uğraşırken 2 gün neredeyse, gecenin çok geç saatlerine kadar uzun süreli oturdum. Biraz da kasıldım, gerildim; derken o bildik bel ağrım kapımı çaldı. Evde olduğumu biliyor, içeri buyur ettim mecburen. Yine de çok yüz vermiyorum ki fazla kalmasın. Daha fazla hareketli olmalıyım dediğim ve bunun için program yaptığım şu günlerde lütfen belim, beni üzme!

Böyle diyorum ama bir yandan da evin altını üstüne getirmeye devam ediyorum. Geçen hafta elden geçiremediğim oda ve dolaplar da nasibini almadan, bu işi bitirmeye niyetim yok! Bu işler baharda falan olur genelde ama benim canım şimdi yapmak istiyor, ne yapalım! En iyi zaman kendini hazır hissettiğin zaman! diye bir lâf var mıydı yoksa şimdi ben mi uydurdum :)

Bugün İstanbul'da mevsimin ilk karı görüldü. Nasıl büyülü geliyor ve mutluluk veriyor sıcacık evin penceresinden bakıldığında kar... Bir de kar yüzünden uzun saatler trafikte mahsur kalmış insanlara sormalı ya da imkânsızlıklar içinde olanlara... Mesela okula gitmek isterken araçları kara saplanan, araçlarının kurtarılmasını beklerken karlar içinde ve ayaklarında sadece terlikler olduğu halde görüntülenen ve bunun için de haberlere konu olan küçük kız da böyle mi düşünüyor acaba?

Hayat herkese eşit davranmıyor. Bizler de o an içinde olduğumuz şartlar nasılsa, öyle yorumluyoruz hayatı ve; ya mutlu oluyoruz ya mutsuz, ya umut dolu ya umutsuz...

Galiba maharet, içinde olduğumuz şartlar nasıl olursa olsun; bir parçacık da olsa, anlık da olsa mutluluk çıkartmak oradan, yani biraz Polyanna olabilmek...



Hiç yorum yok: